Evet ilk olarak görevlendirildiğim Anadolu Lisesi'ne sonra norm fazlası olmam nedeniyle kadrom da kısa sürede geçti. Fakat senenin başında eski okulum ÇPL'nin kadrosunda olduğum için o okuldan da 3 tane sınıfın dersini vermişlerdi ve kadrom geçtikten sonra da sene sonuna kadar o sınıflara girmeye devam ettim. Yani işin ilginç yanı kadrolu olarak atandığım kuruma daha sonra görevlendirilmiş oldum:)! Tabii bu durum benim yeni okuluma adaptasyonu güçleştirmedi değil.
İlk yılımda ÇPL'de derse girerken ders için ön hazırlık yapmaya gerek duymuyordum. Fakat Anadolu Lisesi'nde gerçek anlamda fizik anlatabilecektim. 9'dan 12'ye kadar tüm okulun fizik sorumluluğu bendeydi ve bu yüzden ilk başlarda çok tedirgindim öğrencilere yetebilme açısından. Hele 12. sınıflara sınav hazırlığında nasıl yardımcı olacağımı düşünüyordum.
Öğrencilerimi tanıdıkça, seviyelerini öğrendikçe ve tabii ki evde oturup ders anlatmak için çalıştıkça kaygılarım azaldı kendime güvenim geldi.
O yılın 12. sınıfları yani o okuldan ilk mezunlarım 10 kişilik çok tatlı bir sınıftı. Birbirleriyle atışmaları, takılmalarıyla okulun matrak sınıflarından birisiydi. Şimdi düşünüyorum, bir Anadolu lisesindeki ilk yılımdı, ilk kez gerçek anlamda ders anlatıyor ve üniversiteye hazırlamaya çalışıyordum. Yani bir nevi onların üzerinde tecrübesizliğimi atmaya başlamıştım. Onlardan sonraki 12. sınıflarıma çok daha faydam dokunduğunu biliyorum ama aslında onlar içinde çaba harcadığımın farkında olunduğunu daha sonra anlayacak ve çok mutlu olacaktım. O sınıfta okuyan ve okul birincisi olan öğrencim benim dersimi hiç sevmezdi ama elinden gelen dikkati ve çabayı da esirgemezdi. Aynı zamanda çok matrak olan bu öğrencim mezun olduktan çok sonra bir mesajında "O son sınıftaki öğretmenlerimi çok sevmiştim ben, bizim için elinizden geleni yapıyor, ne yapsak da faydalı olsak diye çırpınıyordunuz" demişti. Halbuki o sınıfa yapabildiklerimin sonrakilerine yaptıklarımın yanında az kalıyordu ama gösterilen çaba değer bilen güzel öğrenciler tarafından fark ediliyor neyse ki...
23 Nisan 2015 Perşembe
18 Nisan 2015 Cumartesi
Hikaye nasıl başlamıştı?
Sahi hikaye nasıl başlamıştı?
Lise 2. sınıftan beri öğretmen olmak isteyen ben, üniversite tercih listemin tamamını öğretmenlik bölümlerine ayırıp nihayet öğretmenlik için ilk adımı attım. Lise branş öğretmenliklerinin 5 yıl olması ve bir de üniversitenin hazırlık sınıfının da eklenmesiyle uzun bir üniversite hayatım oldu. Okul bittikten bir buçuk yıl sonra atanabildiğim için çok mutluydum çünkü yıllar yılı çok az alımın olduğu bir branşım var.
İçimden en çok geçen bölgelerden biriydi Karadeniz Bölgesi...Çok şükür ki ucundan kıyısından da olsa mesleğe Karadeniz'den başlamak nasip oldu. Küçük, yemyeşil, sevimli bir ilçeden başladım meslek hayatına...
İlk görev yaptığım okul bir Çok Programlı Lise(ÇPL) idi. Sınıfların çoğu diğer kültür derslerine olduğu gibi benim dersime de ilgi göstermiyor ve çok yorucu oluyordu. Başarı seviyesi de çok düşüktü. Öğretmenliği isterken hayalini kurduğum öğrenci profilinden fersah fersah uzaktaydılar...Neyse ki okulun Genel Lise kısmı vardı(ki son yıllarını yaşıyordu, sonraki yıl kapandı) ve orada iki sınıfım vardı dersine girdiğim. Birisi fen diğeri eşit ağırlık sınıfıydı. İkisi de son sınıftı ve fen sınıfı benim favorimdi! Gerçekten çok tatlı ve sempatik 15 kişilik bir sınıftı. Meslek lisesi kısmında geçirdiğim o yorucu ve yıpratıcı saatleri unuttuyorlardı bana. O zaman da anlıyordum ki biraz daha dersime ilgi duyacak öğrenci profili olunca ben bu meslekten keyif alacaktım. Yani yanlış mesleği seçmediğimin sinyallerini veriyorlardı.
Sonraki eğitim-öğretim yılının başı benim için çok güzel bir sürprizle başladı. İlçede iki tane lise vardı:Birisi benim okulum ÇPL ve diğeri Anadolu Lisesi. Ben o yılın başında şansıma (normalde şans denmez ama benim için şanstı gerçekten:) ) okulumda norm fazlası olmuş ve Anadolu Lisesi'ne önce görevlendirilmiş daha sonra da kadrom geçmişti!
Ve asıl hikaye o andan itibaren başlamıştı...
Lise 2. sınıftan beri öğretmen olmak isteyen ben, üniversite tercih listemin tamamını öğretmenlik bölümlerine ayırıp nihayet öğretmenlik için ilk adımı attım. Lise branş öğretmenliklerinin 5 yıl olması ve bir de üniversitenin hazırlık sınıfının da eklenmesiyle uzun bir üniversite hayatım oldu. Okul bittikten bir buçuk yıl sonra atanabildiğim için çok mutluydum çünkü yıllar yılı çok az alımın olduğu bir branşım var.
İçimden en çok geçen bölgelerden biriydi Karadeniz Bölgesi...Çok şükür ki ucundan kıyısından da olsa mesleğe Karadeniz'den başlamak nasip oldu. Küçük, yemyeşil, sevimli bir ilçeden başladım meslek hayatına...
İlk görev yaptığım okul bir Çok Programlı Lise(ÇPL) idi. Sınıfların çoğu diğer kültür derslerine olduğu gibi benim dersime de ilgi göstermiyor ve çok yorucu oluyordu. Başarı seviyesi de çok düşüktü. Öğretmenliği isterken hayalini kurduğum öğrenci profilinden fersah fersah uzaktaydılar...Neyse ki okulun Genel Lise kısmı vardı(ki son yıllarını yaşıyordu, sonraki yıl kapandı) ve orada iki sınıfım vardı dersine girdiğim. Birisi fen diğeri eşit ağırlık sınıfıydı. İkisi de son sınıftı ve fen sınıfı benim favorimdi! Gerçekten çok tatlı ve sempatik 15 kişilik bir sınıftı. Meslek lisesi kısmında geçirdiğim o yorucu ve yıpratıcı saatleri unuttuyorlardı bana. O zaman da anlıyordum ki biraz daha dersime ilgi duyacak öğrenci profili olunca ben bu meslekten keyif alacaktım. Yani yanlış mesleği seçmediğimin sinyallerini veriyorlardı.
Sonraki eğitim-öğretim yılının başı benim için çok güzel bir sürprizle başladı. İlçede iki tane lise vardı:Birisi benim okulum ÇPL ve diğeri Anadolu Lisesi. Ben o yılın başında şansıma (normalde şans denmez ama benim için şanstı gerçekten:) ) okulumda norm fazlası olmuş ve Anadolu Lisesi'ne önce görevlendirilmiş daha sonra da kadrom geçmişti!
Ve asıl hikaye o andan itibaren başlamıştı...
4 Nisan 2015 Cumartesi
En Güzel Meslek
En güzel meslek nedir diye sorsalar hiç tereddütsüz kendi mesleğimi söylerim: Öğretmenlik! Bu açıdan kendimi şanslı hissediyorum. Çünkü çoğu insan hayalindeki ve keyif aldığı mesleği yapamıyor. Oysa ben lise 2. sınıftan beri öğretmen olmanın hayalini kuruyordum. Okul hayatım boyunca oldukça başarılı bir öğrenci olmuşumdur. Bunun etkisiyle kendi öğretmenlerim dahil hiç kimse öğretmenliği yakıştıramıyordu. Böyle başarılı bir öğrenci onlara göre daha prestjli(!) bir meslek seçmeliydi! Bu yüzden hayat boyu hep "O kadar puanla neden öğretmenlik tercih ettin?" sorusunu duydum. Öğretmen olup atandıktan sonra da öğrencilerim sorar oldular bu soruyu. Yani onlara göre başarılı insanlar öğretmen olup kendini harcamamalıydı. Ya da öğretmenler yüksek puanlar alan, kaliteli eğitimden geçen insanlar mı olmamalıydı? Kimilerine göre devlette çalışmak istiyorsan hangi üniversiteden mezun olduğunun önemi yok. Nasıl olsa özel okullar gibi diplomandaki üniversite ismine bakmayacaklardı. Fakat neden hiç kimse alınacak kaliteli eğitimin eğitilecek öğrenciler üzerindeki etkisini göz ardı ediyor? Her şeyden önce öğretmenler kaliteli eğitim almalı ve gerçekten isteyerek bu mesleği seçmeli ki iyi nesiller yetişsin. O yüzden "Neden öğretmenliği seçtin?" sorusuna cevabım bu oluyor. Herkes doktorluk, avukatlık, mühendislik vb. meslekleri daha prestjli olarak addederken ben de hatırlatmak istiyorum ki var olan tüm mesleklerde payı olan tek meslek "Öğretmenlik"tir ve öğretmen olmazsa hiç birinin olmayacağı bir gerçek. O yüzden yaşasın öğretmenlik!
Etiketler:
meslek,
meslek sevgisi,
öğretmen,
öğretmenlik
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)